TPQ – FNF Yuvarlak Masa Toplantısı
2 Temmuz 2013, İstanbul

  Değişen Türkiye-İsrail İlişkileri  

Turkish Policy Quarterly (TPQ) ve Friedrich Naumann Vakfı (FNF) tarafından ortaklaşa düzenlenen “Değişen Türkiye-İsrail İlişkileri” başlıklı yuvarlak masa toplantısı 2 Temmuz 2013 tarihinde gerçekleşti. Begin-Sadat Stratejik Araştırmalar Merkezi (BESA) direktörü ve Bar-Ilan Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Efraim Inbar’ın yanı sıra, İsrail merkezli Bölgesel Dış Politika Enstitüsü Mitvim’in kurucusu ve genel başkanı Dr. Nimrod Goren ile Milliyet gazetesi köşe yazarı Kadri Gürsel’in konuşmacı olarak katıldığı toplantının moderatörlüğünü Hürriyet Daily News (HDN) yorum sayfası editorü Barçın Yinanç üstlendi.

Toplantı, FNF Türkiye temsilcisi Hans-Georg Fleck’in açılış konuşmasıyla başladı. Geçmişte Türkiye-İsrail ilişkilerinin toplumların belirli kesimleriyle sınırlı kaldığını belirten Fleck, ilişkilerin derinleştirilmesi hususunda sivil topluma düşen önemli role dikkat çekti.

Prof. Efraim Inbar, realpolitik bir bakış açısına sahip bir ülke olan İsrail’in her zaman Türkiye ile iyi ilişkilerini sürdürmeyi arzuladığının altını çizdi. Inbar’a göre bu ilişkiler özellikle Türkiye’nin Müslüman bir nüfusa sahip olması ve buna bağlı olarak İsrail’in Arap dünyası ile çatışmasındaki dini boyutun etkisini azaltmak istemesi nedeniyle önem taşıyor. Türkiye-İsrail ilişkilerinde 1990’larda yaşanan “balayı”nın Soğuk Savaş sonrası döneme ilişkin bir olgu olduğunu kaydeden Inbar, 1991’den sonra Türkiye’nin, komşuları olan İran, Irak ve Suriye’ye dair endişelerinin İsrail’in endişeleri ile örtüştüğünü, aynı zamanda o dönemde uluslararası sistemde yaşanan değişimler neticesinde, pek çok ülkenin İsrail ile ilişkilerini geliştirmeye çalıştığını vurguladı.

Prof. Inbar, 1990’lardaki işbirliğinin ekonomik, askeri, diplomatik ve akademik platformlar vasıtasıyla sürdürüldüğünü ve iki tarafın da bu işbirliğini yararlı gördüğünü belirtti. İlişkilerin kötüleşmesi ile AKP iktidarı döneminde Türkiye’nin iç ve dış siyasetinde gözlemlenen değişimler arasındaki bağlantıya dikkati çeken Inbar, “İsrail’e ‘yüklenmenin’ Türkiye’ye, Arap ve İslam dünyasında popülarite kazandırdığını” ifade etti. Inbar ayrıca, ilişkilerdeki tıkanmanın aşılması hususunda İsrail’in ne yaptığının aslında daha az önem taşıdığını söyledi.  “Özür aslen anlamsız. (...) Zira Türk hükümeti İsrail ile kötü ilişkilere sahip olmayı kendi dış politika hedeflerine uygun gördüğü sürece durum değişmeyecek,” dedi.

Özrü bir “hata” olarak niteleyen Inbar, BESA tarafından yakın zamanda gerçekleştirilen güncel bir anketin sonuçlarını aktardı. Bu ankete göre İsraillilerin yüzde 71’i özrün bir hata olduğunu düşünüyor. Türkiye’nin Hamas’a verdiği desteği de eleştiren Inbar, bu desteğin İsrailliler nezdinde düşmanca bir tutum olarak algılandığını vurguladı.

Dr. Nimrod Goren, Türkiye-İsrail ilişkilerinin tarihi boyunca, çoğunluğu Arap-İsrail çatışmasıyla bağlantılı olan inişler ve çıkışlar bulunduğunu belirtti. Bu bağlantının AKP döneminden önce de belirgin olduğuna dikkati çeken Goren, dinleyicilere El Aksa İntifada’sı sırasında, 2002 yılında Türkiye’deki koalisyon hükümetinin İsrail’in Batı Şeria’daki operasyonlarına yönelik çok sert açıklamaları bulunduğunu hatırlattı. AKP’nin iktidara geldiği ilk dönemde İsrail’in Türkiye hakkında korkuları ve endişeleri bulunduğunu, ancak Erdoğan’ın ilk altı yıllık iktidarının “ilişkilerin sürdürülebileceğini gösterdiğini” ifade eden Goren: “Bu hatırlanması gereken önemli bir nokta, zira İsrail’de son üç yıldır insanlar Erdoğan’ın temelden İsrail karşıtı olduğunu ve onunla işbirliğinin mümkün olamayacağını söylemeye başladılar, ancak daha önceleri böyle değildi,” dedi. Goren, 2000’li yıllarda ikili ilişkilerin sadece “eski elitler” arasında sürdürüldüğünü ve İsrail’in Türkiye’de yeni ortaya çıkan sosyal sınıflarla iletişim kanalları kurmayı başaramadığını ekledi.

Goren, iki ülke arasındaki ticari işbirliğinin siyasetten bağımsız bir seviyeye ulaştığını belirtti: “İş dünyası düzeyinde ilişkiler o kadar gelişti ki, siyasi seviyede krizler yaşandığı sırada; iş dünyası, sivil toplumun aksine yoluna devam etti ve yeni boyutlar kazandı. İki ülke arasındaki siyasi ilişkiler en düşük düzeyindeyken ticaret en üst düzeyde seyrediyordu.”

Konuşmacı, İsrail’in Türkiye ile ilişkileri düzeltme gereği duyduğunu ve bu nedenle özrün 2011’den bu yana masada olduğunu belirtti. İsrail kamuoyunun başlangıçta özüre olumlu baktığını ancak Türkiye’nin samimiyetine yönelik İsrail’de bazı kuşkular bulunduğunu aktaran Goren, İsrail’in bu noktada somut bir adım görmeyi beklediğine ve özürden sonra sivil toplum kanallarının çok daha açık olduğuna dikkati çekti.

Goren, İsrail ve Filistin arasında yeni bir barış süreci ihtimaline de değindi ve Türkiye’nin bu süreçte rol oynayabileceğini belirtti. Ancak İsrail ile iyi ilişkilerinin bulunmayışının bu rolü kısıtladığını savunan Goren, Hamas üzerinde bir ölçüde nüfuzu bulunsa da Türkiye’nin Arap-İsrail barış sürecinde başat bir aktör olmadığının altını çizdi.

Kadri Gürsel, konuşmasına “Türkiye’nin, ikili ilişkilerdeki bu Soğuk Savaş durumunun özellikle Arap Baharı sonrasında artık faydasız ve kullanışsız olduğunu farketmesi neticesinde normalleşmeye karar verildiğini” ifade ederek başladı. Ancak bu sürecin ilerlemediğini, zira ilişkilerin henüz büyükelçi seviyesine çıkarılmadığını belirtti.

Beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan ve gündemin üst sıralarına yerleşen Gezi Parkı protestolarına da değinen Gürsel, Türk hükümetinin protestolara yönelik sert tepkilerini göz önüne alarak, İsrail ile “normal” bir normalleşme sürecinin mümkün olmadığını savundu. Gürsel, bu protestoların Erdoğan ve AKP için tarihi bir mağlubiyet olduğunu ve olaylar sonucunda bir aydan fazla bir zamandır Erdoğan’ın ülke gündemini belirleyemediğini ifade etti. Gezi protestoları neticesinde AKP’nin proaktif siyaset yerine reaktif siyaseti benimsediğini belirten Gürsel, Türkiye ve İsrail arasındaki normalleşme sürecinin de Türkiye’deki demokrasi açığının kurbanı olduğunu ekledi.

Toplantıda gündeme gelen konulardan biri olan Erdoğan’ın olası Gazze ziyaretine de değinen Gürsel, bu ziyareti “yanlış bir seçenek”, hatta “seçenek dışı” olarak nitelendirdi. “Bir Türkiye başbakanının Gazze’yi ziyaret etmesi için en yanlış zaman” ifadelerini kullanan Gürsel, özellikle Mısır’daki durum sebebiyle bunun hiç de iyi bir seçenek olmadığını ve ayrıca Türkiye’nin siyasi sermayesinde büyük bir kayba yol açacağını vurguladı. Gürsel’e göre Filistin’e yapılacak bir ziyaret Ramallah’tan başlamalı ve Kudüs’ten geçebilmek için Türkiye’nin önce İsrail ile ilişkilerini normalleştirmesi gerekmekte. Gürsel ayrıca normalleşme için fırsat penceresinin sonsuza dek açık kalmayacağının altını çizdi.

Toplantının soru ve cevap bölümünde moderatör Barçın Yinanç’ın yanı sıra, gazeteciler, siyasetçiler, akademisyenler ve işadamlarından oluşan seçkin katılımcılar soru ve yorumlarıyla tartışmayı zenginleştirdiler. Bu bölümde, Türkiye-İsrail ilişkilerinde toplumlar arası diplomasi girişimlerinin rolü, Türkiye’nin Hamas ile ilişkilerinin etkisi, iki devletli çözümün geleceği, Türkiye’nin Arap-İsrail barış sürecindeki potansiyel arabulucu rolü ve İran’daki yeni siyasi tablodan beklentiler gibi konular ele alındı.


Toplantının video kaydını izlemek için buraya tıklayın.


Toplantı ile ilgili basında çıkanlar:

"Israelis Think Apology to Turkey ‘a Mistake’," Hürriyet Daily News, 3 Temmuz 2013

"Israeli Expert Says Jewish State May Revise its Position on Kurdish Issues," Today's Zaman, 3 Temmuz 2013

"Most Israelis don't believe Netanyahu's apology to Turkey was justified," The Jerusalem Post, 8 Temmuz 2013

Akiva Eldar, "Israeli Challenges in Reconciliation with Turkey," Al Monitor, 11 Temmuz 2013



Partnerlerimize Teşekkürler

 

Adres: Kadir Has Üniversitesi Cibali Kampüsü Sosyal Sorumluluk Binası ( Beyaz Ev )
Küçük Mustafa Paşa Mah. Seferikoz Sok. No:14 Kat.1 Fatih- İstanbul
Telefon: +90 212 621 4442 - +90 212 621 9258 Faks: +90 212 531 8718 info@turkishpolicy.com